Gülistan Karasu
Hayat yolculuğunda ilerlemenin yolunu ararken yazmanın iyi hissettirdiğini, iyileştirdiğini keşfeden bir kâşif.

Elif’in hediyesi

Elif’in hediyesi

Nenemde geçirdiğim yaz tatilinin sonu. Bu sabah erkenden uyandım.  Dün annemle konuştuğumda beni almaya geleceklerini ve hiç ummadığım bir hediye vereceklerini söyledi. Neydi acaba o hiç ummadığım şey?

Mutfaktan tıkırtılar geliyor, nenem çıkın hazırlıyor olmalı. En sevdiğim; tarlaya gitmek. Orada koşarken, sanki kanatlarım var da uçuyor gibiyim. Dedem bana kalıplar aldıydı. Onlarla çamurdan pastalar, kurabiyeler yapıyorum. Sıcak bunaltınca, yağmurlama fıskiyelerinin yanından geçip, yanlışlıkla ıslanmış gibi yapıyorum. Ne eğlenceli. Nenemin dediğine göre bir işle uğraşınca vakit daha çabuk geçermiş. Bugün de çabuk akşam olsa, ne güzel olur.

Sahanda yumurtanın tadı da ayrı bir güzel. Kahvaltıda yumula yumula yedim. Oh karnımda doydu. At arabasında dedemin yanına oturdum. Kuş seslerini duyunca ne diyorlar acaba diye merak edip sordum. Günaydın diyorlarmış. Bende selamladım kuşları hem de onların dilinde ‘guguk guk’.

Güneş yükselirken, serin esintiler yazmamı uçuşturuyor. Havadar yolculuğumuz bitti ama inemedim at arabasından. Takıldım. Çok korktum şalvarım yırtılacak diye.  Nenem anladı telaşımı, ‘ben sana yeni şalvar dikerim, bir de çiçeklisinden yazma oyalarım, seneye tarlaya onlarla gelirsin’ dedi.

Bu tarlada ne ekiliydi, hiç anlamadım. Yaz boyu buradaydım ama aklıma gelmedi sormak. Dedem ‘patates ’dedi. İyi de dede benim yediklerime hiç benzemiyor, ne biçim patates bunlar yemyeşil ot gibi diye itiraz ettim. Güldü dedem olduğu yere dizlerinin üstüne çöktü, gösterdiği yeri ellerimle kazmamı istedi. Kazdıkça yumrular çıkıyordu. Otların dallarında aradıklarım, toprağın içindeymiş meğer.  Akşama bunları kızartsa nenem, yoruldu ama hiç söylemesem mi? Yok yok kıyamaz bana istediğimi yapar. Ama öyle dümdüz istemiyorum; üçgen, kare, daire olsun kızartmalarım, belki tadı daha güzel olur. Hem yemesi de eğlenceli.

Güneş tepeye çıktı, amma sıcak. Nenem bana vişne ağaçlarına salıncak kurdu. Sırt üstü yattım, ellerimi başımım altında birleştirip, bacak bacak üstüne attım. Gökyüzü nasılda mavi, ara ara bulutlar var.  Şu bulut at gibi aynı, yanındaki oturan bir köpeğe benziyor. A o da ne? En son gördüğüm gülen çocuk suratı, aynı ben. O at, bu köpek bu da Elif. Kendi kendime kıkırdarken nenemin sesini duydum. ‘Ingıl ıkış yayla yokuş, hızlan be adam’. Tekerleme miydi bu? Hiç duymadım anlamadım da. Öğrenmezsem çatlarım.  Zıpladım indim salıncaktan, neneme anlamadığımı bir daha söyleyip ne demek olduğunu anlatmasını istedim. Yorulmuş, eve gitmek istiyormuş, ama dedem yayla yokuşu çıkan yaşlılar gibi yavaşmış. Ne çok şey öğrenmiştim bu yaz. Okul başlayınca arkadaşlarıma anlatacağım.

Güneş batmaya başlıyor, yeniden at arabasına bindik. Kuşları ağaçları seyrede seyrede eve geldiğimizde annemle babam karşıladı bizi. Nasıl özlemişim. Sarıldım, öptüm de öptüm ikisini. Babam aynıydı da annem birazcık tombul muydu? Bana mı öyle geliyordu? Temizlendim, şekilli şekilli patates kızartmalarımı yedim. Tadı da bugüne kadar yediklerimin en güzeliydi. Gözlerim kapanmaya balayınca, anneme beraber uyuyalım mı? dedim.

‘Önce hediyeni aç bakalım’ diye bir paket uzattı bana. Hemen açtım. Aynı desenli üç tane pijama vardı. Biri benim, biri annemim, peki bu üçüncüsü kimindi böyle hem de minnacık!  Kaçar mı benden? Hemen anladım tabi, kardeş geliyor bana. Sarıldım anneme, bir de öpücük kondurdum annemin karnındaki kardeşime. Bir yanımda babam, bir yanımda annem, aldığım en güzel hediyeyle mışıl mışıl uyudum o gece.

 

Yorum Bırak

Cart
  • Your cart is empty Browse Shop
    Select the fields to be shown. Others will be hidden. Drag and drop to rearrange the order.
    • Image
    • SKU
    • Rating
    • Price
    • Stock
    • Availability
    • Add to cart
    • Description
    • Content
    • Weight
    • Dimensions
    • Additional information
    Click outside to hide the comparison bar
    Compare